Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Balkanlardan Esintiler

Canhıraş, patlar patırak, öylesine yaşayanların üst üste istiflenmiş taşları seyrettiği; hikmet gözü olanların taşların altındaki insan hikâyelerini işittiği bir şehir ya bu İstanbul. Ara ara boğardı beni. Mevsim yağmurları elvan elvan yağardı da günün kırıntılarından asfalta çocukluğumun akisleri vururdu. Bak işte geliyor. Yılların götüreceklerini bilmeden, mısır tanelerini kızmış yağın içine attı. Pat, pat, pat... Saçlarım mısır koçanından biraz daha açık renkli o zamanlar, 100'den sonra sayamıyorum kaç tane patladığını. Taneler hışımla tencere kapağına çarpıyorlar. Kimisi direkt yağın kucağına düşüyor, saniyelik aralarla ıslanıyor. Tuzlu gliserin depoları. Beyaz, başına buyruk bir aşiret. Yendiği esnada diş etlerine sıkışmayı sevenler aşireti. Sonra bir şey çepeçevre kuşatıyor dünyayı. Coğrafya kitaplarına eklenmemiş henüz. Atmosferden az beri gelince bir katman daha, onu da bir hikmet gözü olanlar görebiliyor. Simülasyon mu diyor şimdikiler, üzerine kitaplar yazacakları filmler

Hafıza Mahzenine İstiflenmiş Ne Varsa

Resim
                       Dağlardan taşlardan hakkı olanı alamayınca yavaş yavaş delirmeye başlamış insanoğlu. İnsan hiç akıl sancılarını miras bırakır mı, öyle yavaşmış işte bu delirme; dededen toruna miras kalmış ve her yeni kuşakta daha parlak daha canlı kılıflara bürünmüş. Hal böyle olunca içinde envai çeşit alet edevat olan çantaları sırtlayıp toz toprak içinde kameralarla şiirler yazıp tepelerin, dorukların göz kırpışını bize getiren yönetmen amcalara minnetimizi ifade edecek söz bulamamışız. İnsanoğlu kollarını gövdesine dolayacak, dert yüklenince üzerinde ağlayacak şefkatli çınarlarını, meşe ağaçlarını bulamayınca sarılmanın anlamını dahi kaybetmiş. Masalcı bilgelerin sepetlerinde anlatacak hiçbir şey kalmamış. Nasıl kalsın! Kaybetmenin bile anlamı kaybolmuş. Dünyanın asayişi hiç de berkemal değilken Kongo nehrinin yamacında küçük bir böcekle arkadaş olan siyahi kızı, rüzgar çöllerde raks ederken toz zerrelerinin ihtiyar kayalarla olan sohbetini, taş kuyuya düştüğ

Kış Güneşine Şükran İle

Çağ ne kadar değişirse değişsin, insanların ve insanlığın bazı meseleleri hiç değişmiyor. 2* yıllık kısacık bir ömrü olan kimse için çok iddialı bir söz olsa da nesnelliği ortak kabul. Hepimiz fazla soğukta üşür, fazla sıcakta terleriz. Bir hediye aldığımızda sevinir, bir yakınımızı kaybettiğimizde kahroluruz. Rengimiz, dilimiz ne olursa olsun Güneş'in sıcaklığını tanırız, günbatımında yaslanacak omuz ararız. Neden var olduğumuzu çözmek ister, sorumuzun muhtemel cevabı Bir olana çıktığı zaman diriliriz. İnsanların rutin gündemleri farklı olsa da ruhlarında besledikleri gündemler hep aynı. Hırsları, istekleri, ulaştıkları ya da ulaşamadıkları, kavradıkları, anlamasına daha çok zaman olan kör noktaları. Hislerimiz evrensellikten daha özel bir sözcüğü hak etmiyor mu? Herkeste aynı olan o ruh tomurcukları, bazılarımızda çok daha ışıltılı gözüküyor. Bilim adamı amcaların şu pek mantıklı açıklamalarına ihtiyaç duymaksızın biz biliyoruz ki bunun yegâne sebebi ifade biçimi. İfadeyi bi